Nezih Abilerin evinde ılık bir duş sonrası güzel bir uykudan sonra 07:00'de uyandık. Kahvaltımızı yaptıktan sonra işe gitmek için ayrılmak zorunda kalan Anıl ile vedalaştık. Nezih Abi ile insanın Karadeniz'e atlayıveresi gelen balkonunda sohbet ettikten sonra nezaketleri ve misafirperverlikleri için teşekkür ederek ayrıldım. İyi ki varsın Nezih Abim...
Giresun
Her şeyden önce Giresun ve tarihinden bahsetmeliyim biraz diye düşünüyorum. MÖ 2 binlerde kurulan bugünkü Didim ve Söke arasındaki Milet şehrinin MÖ 6 yüzlerden sonra kurduğu Karadeniz dahil denizaşırı kolonilerinden biri olarak kurulan Giresun'un Yunanca adı Kerasus imiş. Yabani kiraz ağaçlarından dolayı "kiraz diyarı" olarak adlandırıldığı söyleniyor. Beylikler döneminde Bayramlu Beyliği olarak bilinen Giresun, Çepni Türkmenlerinden Bayram Bey'in torunu Emir Süleyman Bey tarafından Trabzon Rum İmparatorluğundan alınarak 1397'de fethedilmiş. Anadolu’nun bir Türk yurdu haline gelmesinde önemli rol oynamış Oğuz boylarından Çepni Türklerinin yaşadığı Giresun, Osmanlı döneminde Vilayet-i Çepni olarak isimlendirilmiş.
Giresun (Aretias) Adası
İskit-Saka kökenli Amazon kadın savaşçıların yaşadığı rivayet edilen, bir buçuk km açıkta yaklaşık 40 bin metrekare büyüklüğündeki Aretias adasında yerleşim MÖ ikinci bin yılda başlamış, lakin en yoğun dönemler Helenistik (MÖ 330-30), Roma (MÖ 100 - MS 400) ve Bizans dönemi (MD 400- 1461) olmuş.
Kazılarda, Roma döneminde yapılmış bir tapınağın üzerine yapılmış Bizans dönemi kilisesi ve din adamlarına ait mezar kalıntıları ortaya çıkartılmış. Kazılar hala devam ediyormuş.
Gogora Kilisesi - Giresun Müzesi
İsmini bulunduğu tarihi Gogora (Zeytinlik) mahallesinden alan, 19. yüzyılda yapılmış Gogora Kilisesi 1924'teki mübadele sonrası 48'e kadar boş kalmış, 67 yılına kadar hapishane olarak kullanıldıktan sonra restore edilip küçük bir müze haline getirilmiş. Üç nefli, bazilikal planlı kilise, dikdörtgen prizma şeklinde kesilmiş sarı ve kahverengi kalker taşların demir kenet ve kurşunlarla birbirine tutturulması ile inşa edilmiş.
Müzedeki en ilginç parçalardan birisi de 1910 doğumlu sobacı rahmetli Hasan Demirel'in 1964 yılında Hacı Miktat Camisi için yaptığı, eşi benzeri bulunmayan, tamamen el işi soba idi. Paylaşmak istedim.
Sergilenen bir diğer ilginç şey de Osmanlı askeri bandosu mehteran sancaklarında kullanılan alemler. Osmanlı zamanında orduyu heyecanlandırmak, coşturmak ve sefere hazırlamak amacıyla kurulmuş, dünyanın bilinen en eski askeri bandosu olan Mehteran bölüğünün kös, zurna, kudüm, çarpana, nifir gibi müzik aletlerinin bulunduğu her takımının bir sancağı ve sancakların başında prinçten yapılmış çeşitli desen, figür ve yazılar içeren alemler bulunuyormuş. İşte o alemlerden bazıları.
Bu arada, mehter takımı müzik eşliğinde ritmik şekilde yürürken "iki ileri, bir geri" gider. Böyyük reyizin icat ettiği cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ise çağ atlayıp formülü tersine çevirerek "bir ileri, iki geri" gidiyor maalesef, hem de geriye bakmadan...
19. yüzyılın ortalarında kesme ve moloz taşlardan üzeri kemerli olarak inşa edilen Gogora Kilisesinin şarap, su, soğan, patates, elma, armut ve balık gibi içecek ve gıdaların depolandığı, her biri 20m uzunluğundaki iki galeriden oluşan, yeraltında bir mahzeni de var.
Tarihi Giresun Evleri
Müzeden yaya olarak eski Giresun evleri arasından kaleye çıkarken Giresun Kalesi ve Tarihi Konutları Yaşatma Derneğinin binasının üzerinde şu özlü sözü gördüm:
"İnsanlara onlara nankörlük yapmaya mecbur bırakacak kadar büyük iyiliklerde bulunmayınız..."
Bizzat tecrübe ettiğim için bu sözün doğruluğuna sonunda inandım desem yanlış olmaz.
Kapısının üzerinde taşa kabartma 1899 tarihi bulunan, girişe bakan üst katı hariç bütün duvarları kesme gri taş olan bu Giresun evinin bahçe kapısında küçük bir levhada yazılı seceresinde evin tapusunun burada 10 yıldan fazla yaşadığı tespit edilen Hacı Yor adına 1894'de tescil edildiği, Hacı Yor'un aynı yıl konağı oğlu Hacı Panayot'a devrettiği, mübadeleden sonra Milli Emlak tarafından Selanik mübadillerinden Ali Eşref Efendiye verilen evin 1946'da Hasan Tahsin İnanç'a satıldığı yazılmış. Kafama takılan şey, konakta 1899 tarihli kitabe olduğu halde 1894 tarihinin ifade edilmiş olması, hem de 10 yıl yaşanmışlıktan sonra !..
Buralarda fındık mevsimi yavaştan başlıyor. Tarihi evler arasında dolaşırken Giresun'un meşhur finduğunu toplayıp taze taze yemek nasip oldu, bahçesindeki ağaçtan biraz finduk toplamama izin veren bir Giresunlu abla sayesinde.
Bu arada, taze finduk ile ilgili tecrübe ile sabit bir hususu da belirtmeden geçmeyeyim. Finduğun tazesini dalından koparıp, üzerini kaplayan ve içinde genelde birden çok finduğun bulunduğu, adına "çotanak" denilen yeşil kabuğundan sıyırarak yemek pek lezzetli, lakin miktarını kaçırırsanız mide ve boşaltım sistemi cırt cırt diyerek sinyal veriyor. Aman dikkat !..
Fotoğrafın fonundaki konak ise 1892'de İstefanoğlu kızı Giregiye'nin oğlu Hacı Yor'un iken mübadeleden sonra 1931 yılında Kayalar muhacirlerinden Kırcıoğlu Abdurrahman'ın oğlu Hasan'a verilmiş, satıla satıla 65'de son sahipleri Hasan ve Hüseyin Demir'in olmuş. Bu Hacı Yor aynı Hacı Yor ise baya varlıklıymış demek ki, sokaktaki birçok ev onunmuş...
Çoğunluğu kalenin kuzeydoğu tarafındaki yamaçta bulunan Tarihi Giresun evlerinden görüntüler:
Eski Giresun evlerinin içinde en beğendiğim ise Türkan Hanım Evi oldu. Ahşap sütunları ve yine ahşap pencere söveleri harika. Bahçesi ise bir başka güzel.
Dr. Hakan Güvenç
Eski evleri bitirip travers yaparak kaleye çıkan yola çıktığımda kalenin hemen dibinde Giresun Deniz Dağcılık Kulübünün, Tanrı Dağları Pobeda zirvesinde 2004'te hayatını yitiren benim gibi 61 doğumlu Giresunlu Dr. Hakan Güvenç adına işlettiği harika manzaralı küçük Pobeda Çay Bahçesine girip çay ısmarladım kendime.
Giresun Devlet Hastanesi'nde çalışırken Güneydoğu'da şehit olan arkadaşlarının anısına gerçekleştirdiği Kırgızistan Tanrı Dağlarındaki Pobeda zirvesi tırmanışından dönememiş Hakan arkadaş. Şöyle yazıyor parkta O'nun anısına:
"Yüzü güneşe dönüktü, Tanrı Dağlarının zirvesinde bir Türk'tü..."
"Aynı yalınlıkla ölmek isterim
Kırda bir çiçek gibi sakin gösterişsiz.
Mum yerine yıldızlar parlasın üstümde
Yeryüzü uzansın altımda sessiz.
Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim
Varsın hainleri gizlesinler soğuk bir taş altında
Dürüstçe yaşadım ben, karşılığında
Yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim."
Ruhu huzur bulsun...
Bu arada yan masada oturan genç dağcılar Cemre ve Levent ile tanıştım. Muhabbet yarın gitmeyi planladığım Kümbet Yaylası, Kuzalan Şelalesi, Mavi Göl, Göksu Travertenleri rotasına gelince bana Aksu yakınlarındaki Camgöl'e (Karagöl de diyorlarmış), oradan da Bektaş Yaylasına gitmemi önerdiler.
Bektaş Yaylası Bulancak Çepnilerinin gittiği Bektaşi yaylasıymış, oradan da Bulancak Arifli'ye geçebilirmişim. Tam da benim aradığım şey. Teşekkür edip rotayı harita üzerinde işaretledim. Gece gündüz 24 saat arayabileceğimi söyleyip telefonlarını verdiler ve vedalaştık...
Giresun Kalesi
Denize doğru uzanan yüksek bir yarımada üzerinde inşa edilmiş kale bu nedenle eski Yunancada boynuz anlamına gelen "Kerasus" olarak adlandırılmış. İsminin yöredeki yabani kirazdan kaynaklanarak kiraz diyarı anlamını taşıdığı da iddia ediliyor. MÖ 600'lerde Miletos kolonisi olarak kurulduğu söyleniyor. Pontuslular elinde iken MÖ 64'te Roma idaresine geçmiş, MD 395'de Romanın bölünmesi üzerine de Bizans topraklarında kalmış. 1204'den itibaren Trabzon merkez olmak üzere Karadeniz'de hakimiyet kurmuş olan Kammeros Hanedanlığının (Trabzon Rum İmp) idaresi altına girmiş. Karadeniz'de ticaret kolonileri kuran Cenevizliler de kaleyi kullanmışlar. 1397'de Hacı Emiroğlu Süleyman Bey tarafından fethedilerek Türk idaresi altına alınmış. 1461 yılında Trabzon'un fethi üzerine kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmış. Kale'nin yer aldığı yanmadayı çevreleyen surlar, bazalt taş ile inşa edilmiş. Bazı noktalarda doğal sarp kayalıklar bulunduğu için kale surları tam bir bütünlük arz etmiyormuş. Dış surlar dört büyük kule ile bağlantılıymış. Bazı bölümleri tamamen ortadan kalkmasına rağmen, mevcut surlar ve kalıntı izlerinden dış ve iç kalenin şekli anlaşılıyor.
Giresun, 1877 |
Giresun şehrinin çekirdeğini oluşturan Kalenin dış dünya ile bağlantısı beş farklı kapıdan sağlanmış. Bu kapılardan günümüze ulaşabilmiş herhangi bir kalıntı yokmuş. Giresun Kalesini oluşturan önemli yapılardan biri olan içkale, kale'nin en yüksek noktasına, güvenli bir yere taştan inşa edilmiş. Osmanli'nın klasik döneminde şehrin buradan yönetildiği tahmin ediliyormuş. Sur içinde değişik yerlerde gözetleme kuleleri, sarnıçlar, ambar kalıntıları varmış.
Kale surlarının denize yakın olduğu mevkide gayrimüslimlerin yaşadığı Lonca, Taşmerdiven, Demirkapı ve Karadolak mahallelerinin bulunduğu kaynaklardan anlaşılıyormuş. Limana yaklaşan gemilere yol gösteren fener ile güvenliği sağlayan Tabya ve şehirdeki Hristiyanların en önemli dini merkezi olan Metamorfoz Kilisesi de ayni mevkide imiş. 1950-1960 yılları arasinda liman ve yol yapımı surasında bu tarihi yapılar yıkılarak ortadan kaldırılmış.
Metamorfoz Kilisesi |
Topal Osman
Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkması itibarıyla beraberindeki Karazıpkalılarla Paşa'nın muhafızlığını, daha sonra da Ankara'da Giresunlulardan oluşan Muhafız Kıtasının komutanlığını yapan, Kurtuluş Savaşı'nda Doğu Karadeniz'de faaliyet gösteren mahallî milis güçlerinin reisi olarak Kurtuluş Savaşı'nda birçok cephede yararlıklar göstermiş Giresunlu bir Oğuz Çepnisi olan 1883 doğumlu Topal Osman Ağa, 1923'te Atatürk ve inkılaplarına muhalif padişahçı Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey cinayetinin azmettiricisi olduğu belirlenince hakkında tevkif kararı verilmiş, çıkan çatışmalarda yaralı olarak ele geçirilmiş olmasına rağmen İsmail Hakkı Tekçe tarafından başı gövdesinden ayrılmak suretiyle kesilerek öldürülmüştür. Ankara'da olan mezarı Atatürk'ün emri ile Giresun Kalesindeki zirveye taşınmış.
Topal Osman (1883-1923) |
Atatürk'ün Muhafızı, şimdi Çepni Yurdu Giresun'un Kalesinin zirvesinde ilelebet payidar kalacak Cumhuriyetimize ve bizlere enerjisi ile ışık tutuyor. Ruhu kıvansın, huzur bulsun...🙏
Giresun'un günbatımı öncesi, sonrası ve günbatımı sırasında kaleden çektiğim harika fotoğraflarını paylaşmazsam olmaz... ;)
Kaledeki Giresun Belediyesi'nin Sosyal Tesislerinde Pancar (karalahana) Çorbası üstüne Pancar Diblesi (karalahana, soğan, patates, havuç, pirinç, tereyağı, tuz, pul biber), Galdırık Kavurması (galdırık / hodan / ıspıt otu, soğan, sarımsak, biber salçası, tuz, karabiber), Merevcen Kavurması (haşlanmış merevcen / dikenucu otu, soğan, tereyağı, tuz), Kızıliçi Yayla Mantarı Kavurması, Kiraz Tuzlusı Kavurması (tuzda salamura edilmiş kIraz, soğan, tereyağı) oluşan bir yöresel karışık tabak sipariş ettim. Tereyağı hariç tamamen vejeteryan takıldım bu akşam. İyi de ettim. Hepsi çok lezzetli ve sağlıklıydı...
Geç saatte kaleden inerek aşağıda sahildeki kilise müzenin önündeki küçük parkın yanına park ettiğim aracıma gelip güzel bir uyku çektim.
~©~
0 Yorumlar